21 Aralık 2010 Salı

Mutlu Yıllar

Ben ve çam ağacım sizlere mutlu yıllar diliyor. Oldum olası Aralık, Ocak ve Şubat aylarını çok sevmişimdir. Bunda kış çocuğu olmamın büyük bir etkisi var. Doğum günüm Ocağın ilk haftasında olduğundan yeni yıl için yapılan tüm o hazırlık ve süslemeleri kendime yorardım ve büyük bir sevinç duyardım. Durum değişmedi tabi. Mutlu olun, etrafınızda parıldayan ışıklara, süslenmiş ağaçlara bakın. Bütün bunlar bizim için.Aralık ayının tadını çıkarın.

Pazarlardan bir pazar....

hafta sonları genelde bizde krizler yaşanır....dı. Nereye gidelimler, hadi sen bir plan yaplar... bu hafta sonu öyle olmadı. alışveriş merkezi gezip, İzmir'in pazar trafiğini çekip strese girmektense güzel bir yolculuk yapalım dedik.
veee havanın yağmurlu olmasına aldırış etmeden yola koyulduk ki ben yağmurlu havaları çok severim. Önce kahvaltı yapmaya Urla'ya gittik. Çok güzel bir kahvaltıydı denize karşı, Şahin Tepesi diye bir restoran var oraya gittik, tavsiye ederim.
Kahvaltıdan sonra Urla'yı dolaşmaya çıktık. Bu muhteşem havada bu muhteşem manzaraların tadını çıkardık ve biz dışarıdayken bir damla bile yağmur yağmadı.
Urla'da yazın denizde yüzen kazlar şimdi de yaya olup trafiğe karışmışlar. Onlara yol verdik tabii..
Çeşmealtı ve Urla'nın bütün sokaklarını gezdik bazıları denize açılıyordu. Muhteşem.
Sonunda da erik ağacı ve biz arkadaşlarımızı ziyarete gittik.
Güzel bir hafta sonuydu şehir hayatında artık hafta sonları yapacak bir şey bulamayan o kadar çok insan var ki. Alışveriş merkezlerinin de açılmasıyla bir izdiham bir yığın oluşuyor oralarda. Siz de bu durumlardan hoşlanmıyorsanız alın elinize bir harita ve bulunduğunuz şehrin çevresindeki güzel yerleri dolaşın eminin daha mutlu olacaksınız.

17 Aralık 2010 Cuma

yansımama kalori geldi!


evettt koca bir donut yedikten sonra yazıyorum bunları. büyük bir pişmanlık içinde.... sürekli aynı şey oluyor ne zaman bir donut görsem çok istiyorum alıyorum, yerken onun aslında pişinin içine çikolata sürülmüşü gibi olduğunu düşünüyorum sonra aklıma simpsonslar geliyor veee sonra da obezite işte vicdan azabı ve pişmanlık burada başlıyor. mutlu olmak için yediğim şey birden bir kabus ve vicdan azabına dönüşüyor...bunu yakmak için ne kadar koşmalıyım acaba ya da şu anda vücudumda dolaşan ve kalbime ulaşan yağlar kaç kilodur? peşimden donutlar koşturuyor ve ben kendimi tam tahıllı yağsız ve tuzsuz bir dünyaya zor atıyorum ama onlar da önce günahlarımdan arınmam gerektiğini söylüyorlar ve birden bir şarkı çalıyor"oynatmaya az kalddııı doktorum nerdeeee" ve ben 8 yaşında olarak yatağımda uyanıyorum ve o korkunç kabusumu hatırlıyorum diş macunu kutusu içindeki levent kırca.... işte bu donut kafası

10 Aralık 2010 Cuma

3 Aralık 2010 Cuma

"Sanatçı" çocuklar

10 yaşında bir çocuk geldiğinde "siz kaç yıl eğitim aldınız?" ben 4 yıldır eğitim alıyorum ve 18 yaşıma geldiğimde eğitmen olacağım" dediğinde ve "siz tiyatronun 9 basamağını biliyor musunuz" diye 9 basamağı saydığında arkadaşının yaptığı en ufak bir şeye "şu an yabancılaştırma yapıyor" dediğinde "ben Shakespeare'i ve Brecht'i biliyorum ben profesyonel bir oyuncuyum" dediğinde durup bir düşünüyorum biz nerede yanlış yapıyoruz diye. Çocuklara drama dersi vermek çok güzel çok yararlı onları hayata hazırlıyorsunuz oyunla öğrenmeye teşvik ediyorsunuz ama çocuklara "artistlik dersi" verdiğinizde onlara ego yüklemesi yapıp şu anda hiç de gereği olmayan ve anlamayacakları şeyler öğrettiğinizde kusura bakmayın ama kendi kuyunuzu kazıyorsunuz. Çünkü o  çocuklar çok değil 10 sene sonra sanatçı oldum diyecekler. Sanatçı olmayı sadece insanlara hoşça vakit geçirtmek olarak algılayıp ona göre davranacaklar ve biz bu travmatik çocuklarla ne yapacağımızı bilemeyeceğiz.
Drama, çocukların öğrenmeleri ve yeteneklerini geliştirmeleri için bir araçtır.  Çocukları meşhur yapıp üzerlerinden para kazanma aracı değildir.

Temizlik Sorunsalı


"dağınık görünebilir ama benim kendime göre bir düzenim var.""sürekli temizlik yapmak için hayat çok kısa"" ne olur sanki 3 günlük çorabı giysem"" bırak dağınık kalsın" gibi ergenlik triplerini atlattıktan sonra temizlik işi sadece ve sadece sizin sorumluluk alanınıza girdiğinde ve ne yazık ki siz de giderek annenize benzeyip en ufak bir toz zerresini görüp sinir krizi geçiriyorsanız hayattan tek bir beklentiniz kalıyor: "temizlediğim yer en azından bir gün temiz kalsın" ama bunun bir hayal olduğunu belirtmeme izin verin hele bir de evinizde köpeğiniz varsa.... bunu buraya yazacak kadar önemsemem artık ergen olmadığım hatta baya baya yetişkin olduğum anlamına geliyor ki bu da ayrı bir sorun.  Temizlik olayı aslında çok da abartılmaması gereken ama bir süre sonra hayatınızı da ele geçirebilecek bir konu. sürekli kafanızı ona taktığınızda rahat olamıyorsunuz ki bu da hastalık boyutuna gelebiliyor.benim durumum bu kadar vahim değil ama hangi meslekten olursa olsun ister çalışsın ister çalışmasın her kadının günün en az 1/4'ü temizliğe gidiyor. size insanlar ne kadar yardımcı olurlarsa olsunlar sadece sizden başka kimsenin yapamayacağı işler de var. aslında bu konuda biraz rahatlamak gerek. bunca senedir bu konuları takmayıp yeni yeni takmaya başlayan bir insan olarak rahatlamak zamanımı alacak herhalde.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Suskunlar

İhsan Oktay Anar'ın bir kitabı "Suskunlar" Kitap Kulübü etkinliği olarak bu ay bu kitap seçilmiş ben de internetten görüp hemen alıp bir çırpıda okudum ve bu akşam da kitap hakkında konuşmak için Yakın kitabevinde buluştuk. tabii ben aralarında yeniydim onlar daha önceden de bu toplantıları yapıyorlarmış. çok keyif aldım yani insan bir kitabı okuyor ama gözden kaçırdığımız çok şey olabiliyor ya da başkalarının da sizinle aynı duyguları paylaşması aynı satırlardan aynı zevki alması çok güzel oluyor. Bir sonraki kitabımız Ursula K.Le Guin den Mülksüzler.  Çok merak ediyorum en yakın zamanda alıp hemen okumak istiyorum. Kitap hakkındaki görüşlerimi de sizinle paylaşırım.
Bu arada suskunlara gelince aslında dili önce insana ağır geliyor. Osmanlıca kelimelerin çok olduğu bir kitap ancak ben yanımda sözlük olmaksızın okudum yani bilmediğiniz kelimeler olsa bile anlamı anlatımı bozmuyor. Tasvirlerle bürülü, 17. yy'ın Osmanlı'sında geçen bir roman. Oradaki hayatı öyle bir betimlemiş ki yazar sanki sokağa çıktığınızda köşede o dilenciyi görecekmişsiniz gibi geliyor. Tasavvufla ilgili olan kısımları, felsefesi ve insanı meraklandıran olay dizisiyle bence kitap okumayı seven herkesin okuması gereken bir kitap.